Öfkemizi nasıl kontrol edebiliriz?
Öfkelendiğinizde gözünüzü kan mı bürüyor? Yoksa, aman kan beni tutar, ben yakar yıkarım tayfasındanım mı diyorsunuz? Öyleyse kesin saman ailevi gibi birden tutuşma huyunuz da vardır sizin…
Ha bir de içine içine sessiz sakin bir şekilde biriktirip birden patlama durumu da olabiliyor bazılarında. Hani haklıyken suçlu duruma düşmek gibi…
Böyleleri çok cici insanlar oluyorlar aslında, o kadar ki ne ser ne de sır veriyorlar bir duruma karşı tepkileri hakkında. Bunu insanları kırmamak ve de tepki görmemek için yapıyorlar aslında, yani herhangi bir tartışma ortamından mümkün olabildiğince kaçabilmek adına…
Kendilerini çok iyi tanıyorlar çünkü, herhangi bir kargaşayı sakin bir şekilde duygu seline sürüklenmeden yönetemeyeceklerini çok iyi biliyorlar.
Öfke gerçekten kötü bir şey mi?
Aslında öfke, insan olmanın bir parçası yani öfkelenmek çok ama çok doğal bir süreç. Hatta insanların öfkelerini yaşayamamaları yani ondan kaçmaya çalışmaları ve onu göstermemeleri olumsuz bir durum.
Halk arasında “içine atmak” tabiri de aslında bu durumun tam karşılığı. Çoğu kez “ne kötü etti, hiç bir şeye ses çıkartmadı sürekli içine attı attı ve sonunda hastalandı/öldü” dendiğini duyarız ya hani çilekeş insanlar için, işte aslında gördüğünüz üzere öfke yok edilebilen bir duygu değildir hiçbirimiz için.
Öfke;
- Bastırılan
- Dışarı püskürtülen
ya da
- Kontrol edilebilen
bir duygudur.
Aslında bu anlamda öfkeyi toza benzetebiliriz. Bu dünyada nefes alıp vermeye devam ettiğimiz sürece bizler için toza maruz kalmak kaçınılmaz bir durumdur. Fakat tozla yaşam konusunda bizi farklı farklı insanlardan ayıran en önemli unsur onunla ne yaptığımız konusudur.
Kimimiz tozu halının altına süpürürken kimimiz onu ortalıkta bırakarak en ufak rüzgar esintisiyle ortalığa saçılmasına neden olur. Her seferinde tozu ve pisliği halının altına süpürmeyi seçersek bir gün bu topaklar öylesine birikir ki halıda bir tümsek oluşturarak takılıp düşmemize sebep olurlar. Hiç süpürmediğimizde ise ciğerlerimizi tıkayarak hem bizi ve ailemizi hem de evimizi ziyarete gelen misafirlerimizi boğarlar.
Ancak, tozun hayatın bir gerçeği olduğunu daha en baştan kabul edip olumsuz sonuçlarını da öngörebilirsek üzerinde düzenli bir şekilde kontrol sağlamamız da oldukça kolaylaşacaktır. Onu daha çok birikmeden yani başa çıkılmaz duruma gelmeden makul bir seviyedeyken temizlemek en doğrusu olacaktır. Hem böylece zaman içerisinde yine oluşmaya başlayacağını da kabullenerek onu yok saymamış oluruz. Bu kirlenme gerçeğini hazmetme durumumuz bizde onun üzerinde düzenli ve otomatik bir kontrol oluşturmamızı sağlayacak ve ileride başımızın ağrımasını da engelleyecektir.
Aynı toz örneğindeki halı altına süpürmek gibi öfkemizi yok sayarcasına bastırmaya çalıştığımızda onun içimizde birikerek daha da artmasına sebep oluruz. Hatta öfkemiz bir gün birikerek öyle bir seviyeye gelir ki aniden korkunç bir şekilde patlayıp sonuçlarından ötürü pişman olacağımız ve neden olduğumuz yıkımı hiç bir şekilde düzeltemeyeceğimiz bir hal dahi alabilir. Ne yazıktır ki böyle bir durumda öfke patlamaları yaşamamamız yaşamamızdan çok daha vahim bile olabilir. Patlamayıp öfkemizi içimize hapsettiğimiz durumlarda başkaları için değilse bile kendi hayatımızın çok daha kötü bir şekilde alt üst olmasına neden oluruz. Bunun nedeni, dışarı atamadığımız o yoğun öfkemizin beraberinde getirdiği akıl almaz strestir. Hatta eşlik eden bu stresten ötürü ciddi ruhsal ve fiziksel hastalıklara yakalanmamız da kaçınılmaz olacaktır.
Öfkemizi tümüyle serbest bırakıp hiç bir şekilde süpürmediğimiz bir toz yumağı haline çevirdiğimizde ise esecek en ufak bir olaylar rüzgarında tüm öfkemizi ortalığa saçıp hem kendimizi hem de karşımızdaki ve çevremizdeki insanları perişan etmemiz mümkün olabilecektir.
Nasıl ki sağlıklı ve temiz bir evin yolu toz miktarını kontrol altına almaktan geçiyorsa öfkeyle başa çıkabilmenin tek yolu da onu kontrol altına alabilmekten geçer.
Öfkemizi nasıl kontrol altına alabiliriz?
Öfkemizi kontrol altına alabilmek adına atacağımız ilk adım onu izlemek olmalıdır. “Ne demek bu şimdi, laf yani nasıl yapılır ki?” deyişinizi duyar gibiyim adeta…
Aslında öfke sorunumuz bir yana tüm sorunlarımızı aşmak adına farkındalığımızı arttırmamız gerekir. Bunun için de yine sadece öfkemizi değil ama olumlu ve olumsuz tüm duygularımızı gözlemlemekten başlamalıyız.
Duygularımızı yakalayıp onları iyi/kötü gibi basit ayrımlar yerine mümkün olduğunca detaylı şekilde ayırabilmeliyiz: Değerli/değersiz, yalnız, güvenli/güvensiz, sevgi dolu/sevgi yoksunu vb. İlk başta bunu yapmak o kadar kolay olmasa da üzerine düştüğünüzde işin nasıl kolaylaşacağını göreceksiniz.
Bu ayrıştırmayı gerçekleştirdikten sonra gözlem durumunu duygu boyutundan düşünce boyutuna taşımamız gerekir. Her duygu kökeninde belirli bir düşünceye bağlı olarak geliştiği için eğer öfkeli hissediyorsak kendimiz, bir başkası veya bir durumla ilgili olarak hangi düşüncemizin bizi öfkeli kıldığını tespit etmeliyiz.
Tüm bu ayrıntılar üzerinde hakimiyet sağladıktan sonra zaman içerisinde artık bütünde kendimizi gözlemlediğimizin yani kendimize dışarıdan bakabildiğimizin farkına varacağız.
Varacağımız noktayı daha anlaşılabilir kılmak adına şöyle bir örnek verebiliriz:
Diyelim ki bizim adımız Ayşe ve artık kendimize yani Ayşe’ye dışarıdan bakmaya başladık. İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı elimizden geldiğince bağımsız ve objektif bir biçimde seyredebiliyoruz. Adeta kendimiz değil de bir başkasının yani sanki Fatma’nın gözünden görebiliyoruz artık bunları. Örneğimizi daha da açmak gerekirse Ayşe’yi adeta Fatma’nın eline doğmuş bir çocuk gibi, onun kendisini tanıdığından çok daha iyi tanıyan, hayatta çok daha tecrübeli ve bilge bir bakış açısıyla görmeye başlayabiliyoruz.
Yapılan bilimsel araştırmalara göre bu süreci hızlandırıp kolaylaştıran en iyi yöntemlerden birinin de düzenli meditasyon yapmak olduğu tespit edilmiş. İnsan, günde yalnızca 20 dakikalığına dahi düzenli meditasyon yaptığında bu farkındalığı kazanarak öfke ve stres seviyesini de otomatikman çok daha sağlıklı seviyelere indirebiliyor.
Kendini izleme ve öfke kontrolü
Kendimizi izleme yolunda kayda değer aşama kaydettiğimizde artık öfkemizi kontrol etmeye dair bu eylemleri yapabildiğimizi farkedeceğiz:
- Öfke bastırdığında tepki vermeden önce 3 kez derin nefes alıp vermek (onu sindirmemizi sağlayacaktır)
- Öfkemizi karşımızdakinden çıkartmak yerine yüzümüzü bir yastığa kapatarak çığlık atmak ve de ona tırnaklarımızı ve de dişlerimizi geçirmek (öfkeyi fiziksel manada en iyi atabileceğimiz noktalarımız arasında boğazımız, dişlerimiz ve de tırnaklarımız yer almaktadır, yastık kullanımı hem kendimizi hem de karşımızdakine zarar vermemek adına çok etkili bir yoldur.)
- “Ben şu an öfkeliyim ya da karşımdaki de öfkeli, eğer bu durumda öfkemi kusarsam bunun sonunun ne kadar kötü olacağını çok net görebiliyorum. O yüzden öfkemden ve sorunumdan kaçmıyorum ama bu meseleyi karşımdakiyle her ikimizin de öfkesi dindikten sonra mantık çerçevesinde konuşmayı tercih ediyorum.”
- “Aslında yaşadığım durumun ya da kişinin yaptığı hareketin öfkelenmemle hiç bir bağlantısı yok. Aslında öfkelenmemin asıl sebebi benim yaşadığım duruma ve kişinin hareketine olumsuz bir anlam yüklemem. Eğer işin içinde bir hata varsa bunu çözmek için öfkemi kontrol altına almakla başlamak çok daha faydalı olacaktır. (Kendini gözlemlemede ve öfke kontrolünde zirve nokta)
Bireysel Danışman ve I-Control® Uzmanı Buğra Akyol, sizlerle daha mutlu ve anlamlı bir hayatın sırlarını paylaşıyor. Buğra Akyol’un uyguladığı I-Control® sistemi ile tüm sorunlarınızdan kurtulmak için buraya tıklayın.